GÜRCÜ KÜLTÜR MERKEZİ

Dünya/მსოფლიო

Anketler/ანკეტა

Gürcü kültürü için neler yapılmalıdır?
 

Siteyi Ekle

CNN Türk Son Haberler

Kimler Sitede

Şuanda 63 konuk çevrimiçi

Giriş Formu

Giriş yapmak için kullanıcı adı ve şifrenizi giriniz.



 
Mitra Global CMS Mitra Global CMS Mitra Global CMS
123
 

DEMOKRATİK GÜRCÜLER PLATFORMU OLARAK LAZ AYDINI AHMET HULUSİ KIRIM İLE YAPTIĞIMIZ RÖPORTAJ

1-Ahmet Bey;merhaba.Bizimle bu röportaja zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.Ayrıca bu röportajın halklar arasında kardeşlik duygularının gelişmesine katkı yapması dileklerimizle kendinizi nasıl tanımlarsınız ? 

C-Düşüncelerimi açıklama imkanını bana verdiğiniz için size teşekkür ediyor, cevapları yoğunluk sebebiyle geciktirdiğim için peşinen özür diliyorum.Ayrıca parantez açarak şunu söylemeliyim.Kuruluşunuz dik durduğu ve  bağımsızlıkçı çizgisini devam ettirdiği için sizleri tebrik ediyorum.Sizinle söyleşi yapmam da bu tavrınızın belirleyici olduğunu da eklemeliyim. 

   Kendimden ve geçmişten bahsetmekten hoşlanmam, ama sorduğunuz için cevaplayacağım.  Rize,Ardeşen’liyim.Kendisini sosyalist olarak tanımlayan  Türkiye’li bir Laz’ım.İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu olup, halen avukatlık yapıyorum.Yaşamımın son 35 senesinde siyasal düşüncelerim paralelinde, siyasi mücadelenin içerisinde bulundum.1986 senesinde, İnsan Hakları Derneği'nin kuruluşunda kurucu üye olarak yer aldım.Yeni Demokrasi, Komün ve son olarak da OGNİ dergisinin yayınlanmasına katkıda bulundum.Halen karalahana.com ve haftalık Halkın Günlüğü siyasi gazetesinde yazı yazıyorum. 

2-Türkiye’deki etnik grupların durumuna yönelik süreçle ilgili değerlendirmenizi alabilir miyiz ? 

C-İttihat ve Terakkinin devamı olan Kemalistler parçalanma psikoloji ile tek devlet-tek ulus

İdeolojisi gereği  asimilasyoncu bir politika izlediler.Bu inkarcı-tenkilci uygulamalardan Anadolu’da yaşayan her halk nasibini aldı.Başta Balkan göçmenleri olmak üzere, bazı milliyetler ana dilleri-kimlikleri unutturularak asimile edildi. Maalesef Türkiyeli Laz ve Gürcü halkı da direnemedi ve bizler için asimilasyon süreci halen devam etmekte.Kürt halkı hariç diğerlerinin de farklı olduğunu zannetmiyorum. Korkarım ki süreç böyle devam eder ve kimlik mücadelesi temelinde iradi olarak müdahale edilemezse, mukadder son çoğu azınlık milliyet için gerçekleşecektir.2009 senesinde her ne kadar “demokratikleşme” adı altında bir “açılım” başladığı iddia edilse de, henüz laftan öte gidemedi.Bunda yaşanan acılara rağmen hala eşit ve kardeş olmayı hazmedemeyen,”Ben senden üstünüm,benim verdiğimle yetineceksin” diyen Türk halkının psikolojisinin ve direnen inkarcı devlet geleneğinin etkisi olsa gerek. 

3-1992 yılında bir Laz vakfı  kurmak amacıyla belirli arkadaşlarınızla yola çıktığınızı  biliyoruz.Bize o süreçte yaşadıklarınızı aktarabilir misiniz ?

 

2010 yılından başlayarak biraya gelen Kafkas-Karadeniz halklarının değişik bileşenleri, belirli ilkelerle ortak bir duruşu sergilemeyi hedef edinmişlerdir.İlk yıl iki panel yapan bileşenimiz, maalesef  ki bunun dışında Türkiye ve dünya gündemine ilişkin ciddi bir şey yapamamıştır.

2010 Mayısında 5 maddelik esnek ilkelerle adını “Kafkas-Karadeniz Platform Girişimi” olarak tanımlayan oluşumumuz, maalesef 2011 yılında ciddi bir ortak faaliyet yapamamıştır.

Başlangıç toplantılarında, genişlemeyi hedefleyen ve bu noktada belirli tartışmaların yaşandığı oluşum, zamanla sınırlı 4 grubun oluşumu haline gelerek,darlaşmıştır.Hem ilkelerdeki esneklikten,hem de darlaştırıcı yaklaşımlar platformun işlevini sınırlamış,8 Mart,1 Mayıs ve Hopa gibi önemli olaylarda ortak bir şeyler yapılması mümkün olmamıştır.Buna Kazım Koyuncu ile ilgili platform olarak ortak büyük bir organizasyon yapma önerisi ve bunun kabul görmemesi de veya hayata geçirilememesi de dahildir.Kafkasya ve Türkiye’de önemli sorunların ve  gelişmelerin olduğu bir süreçte,maalesef ki,girişimimiz,buna uygun bir duruşu sergileyememiştir.2011 yılında fazla doğru dürüst toplanamayan ve etkinlik yapamayan girişimimiz,1 Eylül dünya barış günü ile ilgili bir ortak etkinlik yapma kararı almış ve  bu işin organizasyonunu Çerkes arkadaşlar üstlenmişlerdir.            

Bu gerçeklikle devam eden süreçte, Demokratik Gürcüler Platformu’nun Laz aydını Ali İhsan Aksamaz'la yaptığı röportaj sonucu, Laz Kültür Derneği başkanı platformumuzun bileşeni Mehmetali Barış Beşli platformda kalıp kalmamayı düşüneceğini mayıs ayında dile getirmeye başlamıştır.Sonuçta bu röportajın platformumuzla bir ilgisi olmadığı gibi,bu gibi durumlarda yaşanan geçmiş veya bu günle ilgili farklı görüş ve iddialar aynı camia içinde olanlar arasında sürekli olmaktadır.Yapılması gereken Sayın Mehmetali Barış Beşli tarafından aynı zeminlerde yanıt verilmesi olacağı açıktır.

Bu gerçeklikle devam eden süreçte, Demokratik Gürcüler Platformu’nun Laz aydını Ali İhsan Aksamaz'la yaptığı röportaj sonucu, Laz Kültür Derneği başkanı platformumuzun bileşeni Mehmetali Barış Beşli platformda kalıp kalmamayı düşüneceğini mayıs ayında dile getirmeye başlamıştır.Sonuçta bu röportajın platformumuzla bir ilgisi olmadığı gibi,bu gibi durumlarda yaşanan geçmiş veya bu günle ilgili farklı görüş ve iddialar aynı camia içinde olanlar arasında sürekli olmaktadır.Yapılması gereken Sayın Mehmetali Barış Beşli tarafından aynı zeminlerde yanıt verilmesi olacağı açıktır.

Bu gerçeklikle yapılan en son toplantımız da LKD (Laz Kültür Derneği)başkanı Mehmet Ali Beşli Platformun 1 Eylül dünya barış günü ile ilgili etkinlik kararı olmasına rağmen, KAFFED (Kafkas Dernekleri Federasyonu)ile ortak etkinlik yapmak için görüştüğünü söylemiş, bu zeminde platformun da bileşenlerini bir belirsizlik içine sokmuştur. Böyle bir tavır platformun bileşeni olma durumunu tartışılır hale getirecek bir gerçeklik olduğu açıktır.LKD şu veya bu nedenle platformdan ayrılabileceği gibi, ayrılıp KAFFED veya bir başka kuruluşla her türlü faaliyeti yapabilir,bunda bir mahsur da yoktur.Fakat platform bileşeni üyeliğinden ayrılmadan,platformun aldığı etkinlik kararlarını işlevsizleştirecek tavırlar,platform bileşeni olma gerçekliğiyle bağdaşmayacağı açıktır.

 

Öncelikle aydın nedir sorusuna cevap verecek olursak;
Aydın ezilenlerin, mazlumların, hor görülenlerin, hakları gasp edilenlerin sesi, kulağı olan, bunun için mücadele edendir.
Aydın çağının hem tanığı   hem de “sanığı” olmayı göze alandır.

Edward Said’e göre “ Aydın, hiçbir otorite karşısında boyun eğmeyen, her durumda insan özgürlüğünü savunan ve bu özgürlüğün yaşam bulması için durmadan çabalayan bir kimsedir”

 Sartre’ye göre aydın “Toplumsal yaşam içinde hangi kesim / kesimler eziliyorsa, sömürülüyorsa, “öteki”leştirilmiş ise aydın bu kesimler lehine tavrını koymak zorundadır.”

Satre aydın tanımını yaptıktan sonra şöyle devam etmektedir: “Aydının eski konumuna düşmemesi sürekli olarak yapması gereken iki özellik vardır: Sürekli özeleştiri ve ezilen sınıfların eylemlerine somut ve koşulsuz katılım.”

Aydın kendini ve bireyciliği aşmış, toplumsal düzeyde  ezilenden-mazlumdan yana taraf olandır. Aydın tarafsızlığı diye bir şey söz konusu olamaz. Tarafsızlık demek sömürenden ve zalimden yana olmak demektir. Sınıfların olduğu dünya gerçekliğinde tarafsızlık söz konusu olamaz.

Ancak unutulmamalıdır ki her sınıfın da kendi aydını vardır. Doğal olarak taraf olma gerçekliği sınıfsaldır. İleride sınıfların ortadan kalktığı bir dünya gerçekliği hariç bu gün itibari ile sınıflı bir dünya gerçekliğinde sınıflar üstü  bir aydın gerçekliği bilimsel olarak mümkün değildir. Sınıfların, sömürü ve zulmün olduğu dünya gerçekliğinde tarafsız aydın olmayı dayatanlar işin özünde sömürü ve zulme göz yummayı ve ortak olmayı isteyenlerdir.

Bir halk gerçekliğinde ya da bir ulus gerçekliğinde bu nasıl olacak? Farklı sınıf ve katmanların olduğu bir ulus içinde aydın hangi kesimlerin safında yer alacaktır?

Buna ikili bir cevap vermekte mümkündür. Ezilen ulus-halk gerçekliğinde aydın ulusal demokratik talepler için mücadele edendir. Bu taleplerin karşılandığı noktada olay sınıfsal sömürü ve ezilmişlikte düğümlenir ki burada aydın safını belirlemelidir.

Ya kendi ulusundan, ezen sınıf olan burjuvaziden yana taraf olacak ya da her daim gerçek aydının tanımı olan ezilen sınıf ve uluslardan yana olma gerçekliğini koruyacaktır.

Kendi halkından-ulusundan ezilen sınıf olan işçi-emekçilerden ve diğer toplumsal halk katmanlarından yana yine kendi ulusundan ezen sınıf olan kendi burjuvazisine karşı mücadele etmek zorundadır. Eğer gerçekten aydın ise ve o vicdanı taşıyor ise…

 

Asimilasyona karşı dil, kimlik ve kültür mücadelesi vermekte olan Türkiyeli Gürcüler Hayri Hayrioğlu'na olan bağlılıklarının bir göstergesi olarak   onu 3 Temmuz 2011 Pazar günü İnegöl’deki mezarı başında bir anma hayata geçirildi.

Anma programına Hayrioğlu ailesi adına kızı ve oğlu Gürcan Hayrioğlu,  Çveneburi Kültürel Dergi sahibi adına Osman Nuri Mercan, TÜRKİYE GÜRCİSTAN DOSTLUK VE DAYANIŞMA VAKFI başkanı Av. Ertuğrul Kazancı, Gürcü Kültür Merkezi başkanı Fazlı Kaya, Laz aydını Ali İhsan Aksamaz ve Bursa ahıska’lılar temsilcisi olan Bahadır Metehan Enveroğlu ve Gürcü Kültür Merkezi kurucu başkanı Eşref Yılmaz  katılarak yapmış oldukları konuşma ile Hayri Hayrioğlu hakkında duygu ve düşüncelerini dile getirdiler. Ayrıca anmada İstanbul’dan  bir minibüsle gelen Gürcü Kültür Merkezi yönetici ve üyeleri de yer almıştır.

Hayri Hayrioğlu ailesi adına söz alan oğlu Gürcan Hayrioğlu böyle bir sahiplenmeden dolayı çok mutlu olduklarını, babasının Gürcülük adına yapmış olduklarının boşa gitmediğini, sizler  gibi Gürcülerin ve dostlarının yapmış oldukları sahiplenme ile bunun görüldüğünü vurguladı.

Aşağıdaki metni okuyan Fazlı Kaya ayrıca özellikle şu noktaya dikkat çekti; Bizler şimdiye kadar yapılmış olan  bir ihmali gidererek Hayri  Hayrioğlunu hak ettiği bir şekilde anma  sürecinin ilk adımlarını bu gün attık. Ancak burada şunu görüyoruz ki 2003 yılı 23 Nisanında kaybetmiş olduğumuz Hayri Hayrioğlu’nun mezarının sadece ve sadece başucunda bir tahtanın olduğu, ona yaraşır bir şekilde yapılmadığını üzülerek görmüş oluyoruz. Bu  hem bizlerin hem de milyonlarca Türkiye Gürcüsünün ayıbı olmalı diye de  ifade etmek istiyorum.

 

İstanbul’dan tutulan bir araçla önce İnegöl Kafkas Derneğine gelen katılımcılar burada dernek yöneticileri ve Hayri Hayrioğlu’nun oğlu Gürcan Hayrioğlu tarafından karşılanmış ve akabinde diğer bir haber yazımızda ifade ettiğimiz   İnegöl’deki Hayri Hayrioğlu’nun mezarına birlikte gidilerek bir anma gerçekleştirildi. Ve akabinde katılımcılar Hayriye köyündeki Ahmet Özkan Melaşvili’nin anıtmezarında yer aldı.

Ahmet Özkan Melaşvilinin öldürülüşünün  31.yıl dönümü nedeniyle GÜRCÜ KÜLTÜR MERKEZİ , Çveneburi Kültürel Dergi  , TÜRKİYE GÜRCİSTAN DOSTLUK VE DAYANIŞMA VAKFI olarak birlikte organize edilen,dostlarının ve  Hayriye köyü halkının katılmış olduğu anma programı  Melaşvili’nin Hayriye köyündeki anıt mezarında gerçekleştirildi.

Anma programına Melaşvili ailesi adına eşi Yüksel Özkan Melaşvili,oğlu İberya Özkan Melaşvili, kızı Tamara ve torunları,yakınları, Çveneburi Kültürel Dergi sahibi Osman Nuri Mercan, TÜRKİYE GÜRCİSTAN DOSTLUK VE DAYANIŞMA VAKFI başkanı Av. Ertuğrul Kazancı,Gürcü Kültür Merkezi başkanı Fazlı Kaya,yönetici ve üyeleri, Gürcistan’dan 3 Tv. Kanalı, yaşayan efsane, dünya Gürcü müziği  Uzmanı, Rustavi Topluluğu Sanat Yönetmeni Anzor Erkomaişvili, Laz aydını Ali İhsan Aksamaz,Marmara bölgesinden gelen Gürcüler,dostları,Edebiyatçı-Çevirmen Hasan Midillioğlu ve ailesi ve Hayriye köyü halkı katıldı.

Ayrıca işleri nedeniyle anmaya katılamayan Laz aydını Ahmet Hulisi Kırımlı ve Melaşvili’nin yaşayan dostlarından Sorun Yayınları Kolektifi adına Sırrı Öztürk ekte sunulan mesajları ile dayanışmada bulunmuşladır.

Törenden  önce Melaşvili ailesi adına mezar başında dua okutulmuş olup ,tören anma kurulu adına Gürcü Kültür Merkezi başkanı Fazlı Kaya’nın açılış konuşmasının ardından Melaşvili ve diğer Gürcü dili,kültürü,kimliği ile demokrasi mücadelesinde aramızdan ayrılanlar anısına bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.Akabinde Fazlı Kaya’nın anma kurulu adına okuduğu, ekte sunmuş olduğumuz ortak metinde özetle şunlar ifade edildi;

“Bu adımlar nelerdir ? Ve Türkiyeli Gürcüler olarak bizler ne istiyoruz ?

 

Ahmet Özkan Melaşvili'yi Hayriye Köyünde Anıt mezarında anmak için gidecek olduğumuz 3 temmuz 2011 pazar günü aynı zamanda Türkiyeli Gürcülerin aydınlanma sürecinde çok önemli değerlerden biri olan Hayri Hayrioğlunu'da ailesi ve dostları ile birlikte İnegöldeki mezarında ziyaret edeceğiz.Tüm dostlarımıza duyurulur.

Gürcü Kültür Merkezi

Hayri Hayrioğlu, 1936 yılında İnegöl’ün Hayriye köyünde doğdu. İlkokuldan sonra Bursa Erkek Sanat Enstitüsüne bağlı yapıcılık kursunu bitirdi. 1960’da İstanbul Yıldız Polis Okuluna girdi. Türkiye’nin birçok bölgelerinde görev yaptıktan sonra 1982’de emekli oldu. Hayrioğlu, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucu yurtlarını terkedip Osmanlı ülkesine, İnegöl’ün Hayriye Köyüne gelip yerleşmek zorunda kalan Gürcüstan’ın Acara bölgesi insanlarının üçüncü kuşak torunlarındandır.

Gürcü dilini aile arasında öğrendi. Çocuk yaşta Gürcü halk deyişlerini, manilerini kaleme almaya çalıştı. 1951 yılında bu dilin kendine özgü bir alfabesi olduğunu raslantı sonucu öğrendi. Kafkas halkların geçmişi ve bu gününe ilgi duymaya başladı. Bu dillerde yayınlanmış Kafkas literatürünü araştırıp inceledi. Yurt içinde ve dışında çeşitli yazıları yayınlandı.

1977-1980 yılında ‘Çveneburi’ dergisinin çıkarılmasına Ahmet Özkan Melaşvili’ye yardımcı oldu. Hayrioğlu’nun çevirdiği masalların bir bölümü iki halinde basıldı. 1983’ te Cem Yayınevinden ‘Tembel Adam’ adıyla çıkan birinci kitap, Milli Eğitim Bakanlığınca İlkokullara tavsiye edildi. ‘Güneşin Kızı’ ismini taşıyan ikinci kitap ise 1986’da Esin Yayınevince yayınladı. Hayrioğlu’nun çeviri çalışmaları ilerleyerek sonraki yıllarda Gürcüstan tarihi ve kültürü açısından çok önemli eserlerin Türkçe’ye kazandırılmasını sağladı.

Muhammed Vanilişi ile Ali Tandilava’ nin yazdığı ‘Lazların Tarihi’, Hayrioğlu tarafından çevrilip Ant Yayınları tarfından 1992’de basıldı. Niko Berdzenişvili ve Simon Canaşia’nın yazdığı,halen Gürcüstan'da ders kitabı olarak okutulmakta olan olan ‘Başlangıcından 19. yy.a Kadar Gürcüstan Tarihi’ isimli kitap Hayrioğlu'nun çevirisi ile 1997 de Sorun Yayınları tarafından yayınlandı. Hayrioğu'nun çevirdiği ve 1998’de yine Sorun yayınları'nda çıkan son kitabı ise ‘Trabzon'dan Abhazya'ya Doğu Karadeniz Halkların'nın Tarih ve Kütürleri’ ismini taşıyor.

Tüm bu çalışmaları ve diğer diğer değerli katkıları nedeniyle Gürcüstan Cumhurbaşkanı Eduard Şevardnadze tarafından onur madalyası ile ödüllendirilen H.Hayrioğlu'na bu ödül ölmeden beş ay önce (20 Kasım 2002’de) Gürcüstan'ın Ankara Büyükelçisi Tariel Lebanidze tarafından törenle verildi.

Cumhurbaşkanı Shevardnadze’nin kendisine layık gördüğü Onur Madalyasını almaktan dolayı gurur duyduğunu belirten Hayri Hayrioğlu ise konuşmasında, 50 yıldan beri Gürcüstan tarihi, kültürü, etnoğrafyası, coğrafyası ile ilgilendiğini, bu konudaki eserleri adete ezberlediğini söyledi. Gürcüstan halkının Türklerle gönül birliği içinde olduğuna işaret eden Hayrioğlu, bu bağlılığın tarihten geldiğini, bugün daha da ileriye gitmesinden dolayı mutluluk duyduğunu ifade etti. Gürcülerin yıllarca Rusların esareti altında çok zulümler gördüğüne de değinen Hayri Hayrioğlu, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla sıkıntıların sona erdiğini, böylelikle Türkiye ile Gürcüstan arasındaki ilişkilerin hızla geliştiğini ve bugünkü güzel duruma geldiğini belirterek, Cumhurbaşkanı Shevardnadze’nin Onur Madalyasını Türk halkı adına aldığını kaydetti. Hayri Hayrioğlu (Vakhtang Malakmadze) 23 Nisan Çarşamba günü, İnegöl’de yaşama veda etti.

Asimilasyona karşı dil, kimlik ve kültür mücadelesi vermekte olan Türkiyeli Gürcüler Hayri Hayrioğlu'na olan vefa borcunu hem onun mücadelesini bu günlere taşıyarak hem de bunun üzerine yeni değerler katarak yerine getirecektir.

Gürcü Kültür Merkezi

 

AHMET ÖZKAN MELAŞVİLİ’nin  öldürülüşünün 30.yılını anarken, onun yaptıklarını, yapmak istediklerini anlamak  ve onu yaşatmak ; onun ulaşmak istediği yolda yürümektir.İnsanlık tarihinin  karanlık yüzü savaşları,zulmü,ölümleri,sömürü ve benzeri insanlık dışı uygulamaları ifade ediyor olsa da bu gerçeklik onun aydınlık yüzünü  görmezden  gelmemize neden olamaz.İnsanlık  tarihi, halklardan yana aydınlık ve halkların düşmanı karanlık güçler olmak üzere;  bu iki zıt gücün  mücadelesi sonucu evrilerek bu günlere gelmiştir.Dünya  ve ülkemiz halkları,emekçileri ve demokrasiden yana olanlar saflarını belirlerken bu gerçekliği göz ardı edemez.İnsanlığın ve halkların geliştirici dinamikleri her zaman bilimden,akılcı uygulamalardan yana olan aydınlık güçler olmuştur.      
     İnsanlık tarihi halkı için canı da dahil her şeyini ortaya koyan sayısız kahramanlarla doludur.Spartaküs,Piı Sultan Abdal,Şeyh Bedrettin,İlia ÇAVÇAVADZE , Ahmet ÖZKAN  MELAŞVİLİ ve daha niceleri.Halkı ve düşünceleri için her şeyini ortaya koyan büyük dava insanları halkların ve inanlığın özgürlük-adalet  ve eşitlik mücadelesinin yol göstericileridir.Onlar yokluk bilmez,sınır tanımaz ve fiziki yenilgi ihtimali de  dahil olmak üzere,hiçbirşey onları ideallerinden geri döndüremez.Yaptıklarının o anda yaratacağı sonuçlardan çok gelecekte insanlık ve halkı için taşıyacağı anlamla ilgilidirler.

 

    Büyük dava adamı olmak büyük bir aşkla halkına bağlı olmakla mümkündür.İdeallerine yönelik yoğun sarsılmaz duygu bütünlüğü,halkıyla bütünleşmiş bir kişilik ve  kararlı bir irade insanı kahraman yapan özelliklerse de kahramanlar için bunlar olması gereken doğal özelliklerdir.Bütün bu özellikleri yol göstericimiz,öncümüz Ahmet ÖZKAN MELAŞVİLİ’de fazlasıyla görmek mümkündür.

     Ahmet ÖZKAN MELAŞVİLİ’yi  anarken bu gerçeklikte bakmak ve ona bu çerçevede anlam yüklemeliyiz.O onbinlerce yıllık insanlık tarihinin yapıcısı ve devamcısı olan aydınlık güçlerden  yana tercihini yaparak,  binlerce yıllık bir tarihsel geçmişe sahip  olan Gürcü halkının tarihini,dilini,kültürünü,kimliğini  zor Türkiye gerçekliğinde sahiplenmeye,yaşatmaya,geliştirmeye çalışmıştır.Ve  inandığı bu yolda kendine  düşen görevi fazlasıyla yaparak bizlere büyük bir miras bırakmıştır.Öncelikle bu mirasın ne anlama geldiğini kavramak zorundayız.

 

Ahmet Özkan’ı anmak O’nun hatırasına sahip çıkmak demektir. O’nun hatırası ise çok değerli şeyleri içerir. Bu yıl 5 temmuz, Türkiye’deki Gürcülerin aydınlanma meşalesini yakmış olan  Ahmet Özkan Melaşvili’nin ölümünün 29. yıldönümü. Heryıl 5 Temmuzda, anıt mezarının bulunduğu Hayriye Köyü’nde ailesi ve yakın dostları tarafından anılan A.Ö.Melaşvili, 15. ve 25. ölüm yıldönümlerinde daha geniş kapsamlı olarak anıldı. 25. Yıldönümü olan 2005’te İnegöl –Hayriye Köyü’ndeki anmaya ilaveten, İstanbul – Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde  bir anma toplantısı düzenlendi. Gürcüstan’ın Ankara Büyükelçisi Grigol Mgaloblişvili ve İstanbul Başkonsolosu  Zviad Kvaçantiradze’nin ve Özkan’ın yakın dostlarından birçoğunun konuşmacı olarak bulunduğu toplantıda  hayatı, kişiliği, hakkında konuşmalar yapıldı, yazılan yazılar, şiirler v.s. müzik eşliğinde ve görüntülü olarak sunuldu. Gürcüstan’da da anma toplantıları  yapıldı. Çveneburi dergisi A.Özkan özel sayısı yayımladı. Özel sayı, A.Özkan’la ilgili yazı, şiir ve fotoğraflardan oluşuyordu.

 

            1968’de,  A.Özkan’ın Kültür, Edebiyat, Sanat,Tarih,Folklor; Gürcüstan kitabının yayımlanması, büyük yankı uyandırmış, Gürcülerin bilinçlenmesine önemli katkıda bulunmuştur. O zamana kadar Gürcü kültüründen, edebiyatından haberi olmayan pek çok kişinin gerçekleri öğrenmesine vesile olmuştur. Kitap,  önce toplatıldı, yargılandı, baskılara uğradı sonra tekrar serbest bırakıldı.

            A.Özkan, 1974’te Aleksandre Kazbegi’nin Elguca adlı eserini  çevirerek yayımladı. 1977’de Yusuf Pağava’nın Sönmeyen Ocak’ını, 1980’de de Simon Kvariani’nin Büyük Savaşçı’sını yayımladı.

   1975’te  Şota Rustaveli’nin Kaplan Postlu Şövalye’sini çevirmeye başladı.

             1977’de Çveneburi dergisinin yayın hayatına girmesi, Türkiye’deki Gürcülerin kendi kimlikleri konusunda bilinçlenmelerinde etkili oldu. Yakın arkadaşı Hayri Hayrioğlu ile birlikte dergiye yazılar yazdı, çeviriler yaptı, dağıtımı, okurlara ulaştırılması için çalıştı.